JUNG'UN KİŞİLİK KURAMI
Jung’un ruh kavramı dinamik, sürekli, hareket halinde olan ve aynı zamanda kendi kendini
düzenleyen bir sistemdir. Bu sistemi canlı tutan ruhsal enerji libido’dur. Jung, bireyi kendiniyenilemeye çal
ışan ve yaratıcı bir gelişim içinde bulunan bir varlık olarak görür. Kişilik
gelişiminde ırk ve soya çekim kavramları oldukça önemlidir.
Jung da bireyleri sınıflamaya çalışmış, içe dönük-introvert ve dışa dönük- extravert diye ikiye
ayırmıştır.
Her insanda kişilik ya içedönük, ya da dışa dönüktür. İçe dönük tip kendi içine kapanık ve dış
dünyanın etkisini kabul etmeyen bir tiptir. Dışa dönük tip ise dış dünyaya açık bir kişiliktir. Uyaranları çevreden gelir. Her bireyde bu iki eğilim birarada bulunur. Ama her zaman bir tanesi
ağır basar. Jung kişiliğin dört ana işlevini de tanımlamıştır.
Bunlar:
■ Duyuş: Duyu organlarıyla (görme, işitme, algılama, koku, tat) algılamadır.
■ Hissetme: Kendisini ve başkasını değerlendirme yeteneğidir.
■ Düşünme: Mana ve kavrayıştır.
■ Sezgi: Bilinçli olarak kavrananın dışında gerçeğin farkedilmesidir.
Jung bundan hareketle sekiz tür içe ve dışa dönük tip tanımlamıştır.
■ Düşünen içe dönük: Kendini gözler ve genellikle soyut fikirlerin etkisinde kalır. Somuta
yönelebilme gücüne sahip olmasına karşın, fikirleri içsel olarak izler.
■ Düşünen dışa dönük: Dış ve somut dünyaya yönelir. Katı olabilir. Soyut işleri tartışabilir. Olguları kesinlikle kuramlara yeğler. Bu mühendis veya doktor tipidir. Yasa ve ahlak gibi
konularda çok sertleşebilir.
■ Duygusal içe dönük: Bu kimsenin duygularını kavrayabilmek için büyük bir çaba
gerekir. Kapalı, sessiz bir kişiliğe sahiptir. Söz konusu olan herşey derinlerde oluşur. Yüzündeumursamazl
ık maskesi taşır. sakin ve pek kuşkulu bir hali yokmuş gibi gözükür. Dışa vuran hiçbir heyecan belirtisi yoktur. Fakat içi tutkularla dolup taşar. Jung’a göre kadınların çoğu bu
gruba girer.
■ Duygusal dışa dönük: Son derece toplumcudur. Dış dünyaya yönelmiştir. Duygu ağır
basmaktadır. Hava iyi olduğunda kendini iyi hisseden kötü olduğunda ağlayacakmış gibihisseden bir yap
ıya sahiptir. Kolaylıkla etki altında kalır, konuları duygu aracılığı ile gözden
geçirir.
■ Duyusal içe dönük: Son derece öznel bir tiptir. Herhangi bi etkinin onda ne tür bir
tepki yaratacağını öngörmek olanaksızdır. Tepkisi de dış gerçeğe bağlı değilmiş gibidir.
■ Duyusal dışa dönük: Salt bir gerçekliğe ve nesnelliğe sahiptir. Ancak olaylarda, iyi
cins bir şarap, güzel kadınlar gibi somut şeyleri görür. Hiçbirşey için kendini üzmez. Birdenemeden di
ğerine kolayca geçer. Sokaktaki rastladığımız insanların büyük bir bölümü bu
gruba girer.
■ Sezgisel içe dönük: Kendisini rüya aleminde görür. Mistik ve ölümsüz şair tipini canlandırır. Hayal sınırsızdır. Başkalarını, fikirlerinin güzelliğine inandırma çabası içine
girebilir veya kimsenin onu anlamadığına karar verir.
■ Sezgisel dışa dönük: Sezgiyle doğar ve yaşar. Başarmak için herşeyi dener. Bunu
bilinçsizce yapar. Bu tipteki insan kendisine uygun düşen toplumsal çevreyi, ne giymesi gerektiğini,nasıl konuşulacağını hissederek bilir. Bu tür erkek ticarette, borsa oyununda, politikada
başarılı olur.
Jung'a Göre Kişilik Yapısı
Jung’a göre kişilik birbirleriyle etkileşimde bulunan çok sayıda sistemden oluşur. Bu sistemler
sürekli etkileşim halindedir. Bu sistemler ego, kişisel bilinaltı, kollektif bilinçaltı ve arketiplerdir.Birbirine ba
ğlı olan bu sistemlerin, içedönüklük-dışadönüklük tutumları, duygu, seziş ve düşünme işlevleri vardır. Son olarak da bunların bileşimi olan bütünleşmiş kişiliği oluşturan
benlik vardır.
1. Ego
Ego bilinçli zihin örgütüdür. Bilinç düzeyindeki algılardan, anılardan, düşünce ve duygulardan
oluşur. Ego, bir düşünceyi, bir anıyı ya da bir duyguyu seçmedikçe kişi bunların varlığındanhaberdar olmaz. Ego son derece seçicidir. Ego, ki
şiliğin, kimliğin ve tutarlılığın
sürdürebilmesini sağlar. Egonun seçiciliği sayesinde biz, bugün, dünküyle aynı insanoldu
ğumuzu hissederiz. Güçlü yaşantılar egonun kapılarını zorlayarak bilince ulaşır, zayıf
olanlar geri çevrilir.
2. Kişisel Bilinçaltı
Ego’ya komşu olan bölgedir. Burada bilince hiç ulaşamamış ya da ulaştıktan sonra çatışma
yarattığı için bastırılmış ve geri gönderilmiş yaşantılar bulunur. Bu yaşantılar oldukçagüçsüzdür. Ki
şisel bilinçaltı içeriğinin bazı kısımları, kendilerine gerek duyulduğunda kolayca
bilince ulaşırlar. Gerçekte egoyla bilinç arasında iki yönlü bir trafik bulunur. Örneğin, bir insandostlar
ının isimlerini bilir, ama bu isimler sürekli olarak bilinç düzeyinde bulunmazlar,
gerektiğinde oraya gelirler. Kişisel bilinçaltında depolanan yaşantılar rüyalarda da ortayaç
ıkar.
3. Kollektif Bilinçaltı ve Arketipler
Kollektif bilinçaltının içeriği, insanın yaşamı süresince, hiçbir zaman bilinçte yaşanmamıştır.
Kalıtımsal bir nitelik taşır. Kollektif bilinçaltında insanın insan olma evresine ulaşmadan öncegeçmi
şinden getirdigi gizli bellek kalıntıları vardır. Jung’un kollektif bilinçaltı kavramında
arketiplere rastlamaktayız.
Arketip, duygusal yönü güçlü, kalıtımla gelen evrensel bir düşünme biçimidir.
Deneyimlerden
oluşmuştur. Arketip, semboller
ile belli bir biçimde
algılama ve bu algılamaya
uygun bir biçimde davranmaktadır.Örne
ğin anne
arketipi önce bir anne simgesini
oluşturur, sonra bu
kavram gerçek anne ile
özdeşleşir. Çocuğun annesiyleolan yaşantısından
da etkilenir.
Kollektif bilinçaltında bulunan belli başlı arketipler şunlardır:
■ Persona: Persona toplumun onayını sağlamak amacıyla, bireyin dış dünyaya karşı
taktığı maske ya da takındığı kimliktir. Bu kişinin yaşamını sürdürebilmesi için zorunludur.
İnsanlarla iyi geçinmemizi, hatta hoşlanmadığımız kişilerle birlikteyken bile dostça takındığımız tutumlar çıkarlarımızı korumak için takındığımız tutumlar, buna örnek
gösterilebilir.
■ Anima ve animus: Fizyolojik olarak bir kişi gerçekte iki cinsellidir. Her iki cinsin hormonları
birlikte bulundurur. Ancak biri diğerinden daha baskın olarak salgılanmaktadır. Erkeğin dişi
arketipi anima dır. Erkeğin tam anlamıyla erkek olmadığını ileri sürmek çelişik ve rahatsızedici olabilir. Jung’a göre her erkekte do
ğuştan bir kadın imgesi vardır ve o erkeğin
bilinçdışında bazı değerlerin oluşmasına neden olur. Erkek buna göre seçim yapar, kimi kadını
beğenir, kimisine istek duymaz. Erkek çocukta animanın ilk yansıdığı kişi anne, kız çocukta animusun yaşadığı kişi babadır. Animus kadınlarda erkeklerdeki animanın karşılığıdır. Yani
kadının erkek arketipidir. Kadın animusun gücü sayesinde erkeği anlayabilir.
■ Gölge: Jung insanın kendi cinsiyetini temsil eden ve kendi cinsinden olan kişilerle
ilişkilerini düzenleyen arketipe gölge adı vermiştir. Gölge ısrarcıdır. Ego ve gölge işbirliğiyapt
ıklarında kişi kendi yaşamını dolu hisseder. Gölgenin reddedilmesi kişiliğin sönük
kalmasına neden olur.